28 Kasım 2011 Pazartesi

Teknolojik adam vesselam

Hep dedim hala da diyorum; benim babam teknolojik adam vesselam. Bilgisayarla ilgili bir problemimiz olsun, fotoğraf makinası ile ilgili, klimalarla alakalı... adam her şeyi düzeltiyor ya. Hatta bir problem mi var? Ara: "Baba ya laptop bozuldu şu şu oldu" de, anında sana telefondan ne yapman gerektiğini anlatır.
Neyse... Demin çok güldüğüm bir şey oldu, babamın twitter hesabını buldum. 4 ekimde Ahmet Çakar'a attığı bir tweet var. Aynen copy paste yapıyorum:
Merhabaçok beğendiğim bir yorumcusunuz.Ancak o kadar çok kişi aynı anda konuşuyor ki 5 dakika bile bu gürültüye dayanamıyorum."

Ya ben seni nasıl seviyorum var ya! İyi ki BENİM babamsın, iyi ki... <3

26 Kasım 2011 Cumartesi

Murphy allah belanı versin tamam mı?

Şu Tommy Hilfiger'a ağzıma geleni söylemekten kendimi alıkoyamıyorum. Napayım? Bir çizme alındıktan 3 hafta sonra nasıl kendi kendine yırtılır? Yaklaşık 2 ay Tommy'nin gereksiz servisi ile uğraştım. Zaten o arada yaz geldi. Şimdi Hamburg'a getirdim ya bu sefer de fermuarı bozulmuş... Gene tamire gitti. 2 aydır yağmur yağmayan yerde sırf çizmemi verdim diye yağmur yağmaya başladı!!! Arkadaşlara sözüm var dışarı çıkamıyorum spor ayakkabılarıma kaldım diye. NE HOŞ!

Hadi onu geçtim. Geçen gün anlamıştım ama bugün iyice anladım taş devrinden kalma bir yerde yaşıyorum ben. Kiwittsmoor dedikleri yer aynı Stephan King romanlarındaki yerlere benziyor, ne bir alışveriş yeri var ne bir benzinci fln... Neyseee bu saçma yurttaki her şey de eski haliyle. Geçen fırının kulpu gevşemişti, bugün de durduk yerde fırına yapışık olan cam fırından ayrıldı! Yapışkanlığı gitmiş resmen. Kaç yıllık acaba çok merak ediyorum. Esas korktuğum şeyse gidip adamlara dersem sen yaptın deyip 500 euroluk faturayı tutarlar herhalde gözüme. Demin arkadaşımla benzinciye gittik, adam endüstri yapıştırıcısı var onu alın dedi. Bakalım , pazartesiye kaldı işimiz (pazar lanet olası Almanya'da heryer kapalı =( ). Umarım halledebiliriz =(

Az kaldı oturup kaderime ağlayacağım!

25 Kasım 2011 Cuma

Stolpersteine (tökezleten taşlar)

Aslında bayağıdır yazmak istiyordum bunu. İlk Hazal ile Berlin'e gittiğimizde keşfetmiştik bunu, daha önce Bavyera'da hiç görmemiştim. Almanya'nın üst kesimlerinde, özellikle de kuzeyinde yerlerdeki kaldırım taşlarına baktığınızda görebileceğiniz altın renginde üstünde isimler ve tarihler yazılı taşlar var. Bu taşlara "Stolpersteine" (tökezleten taşlar) deniliyor. 2. Dünya Savaşı öncesi ve sırasında öldürülmüş/yahudi kamplarına götürülmüş ve orada ölmüş yahudiler, eşcinseller, politikacılar için yapılmış bir şey. Hamburg Üniversitesi'nin kampüsünde neredeyse heryerde var bu taşlardan.


 Bugün çok merak ettim bir arkadaşa sordum, neden burda bu kadar çok taş var diye. Meğer eskiden Hamburg Üniversitesi'nin olduğu yerde bir sinagog varmış ve yahudilerin yoğun olarak yaşadığı, vakıflarının olduğu bir bölgeymiş burası. Dediğim gibi daha önce Berlin dışında başka bir şehirde böyle bir şeye rastlamadım.

PS: Belki de yerde farklı şekilde olan taşlar dikkatimizin dağılmasına sebep olup tökezlememize neden olduğu için adı "Stolperstein"... Bu katliami hep hatırlayalım diye...

Hayır nedir yani bu?

Şu anna-babaların: " Kızım/oğlum facebooktan bizi eklesene" tripleri ne olacak hiç bilmiyorum. Çok enteresan insanlar aslında anne ve babalar. Her şey kontrollerinde olsun isterler. En azından benimkiler. Hayır ne yapacaksın yani? "Aaaa hiç sana yakışıyor mu böyle yazmak? Bir genç kız böyle mi konuşur arkadaşlarıyla?" lafları başlamayacak mı sanki? Allah aşkına ya annesi de babası da öğretmen olan birinden (benden) bahsediyoruz burda. İmla kurallarına bile dikkat ederler kesin.
Hadi arkadaş olduk diyelim. Ne geçti eline? Yaşasın kızım facebookta arkadaşım mı diyeceksin elaleme? Sanki kalkıp size her bir olayı anlatmıyorum. Orda ne yazıyorsam zaten biliyorsun. Fotoların altına mı yorum yapacaksınız? (Allah korusun!:D)
Gerçekten bazen bu kadar teknoloji ile ilgilenen bir aileye sahip olmasaydım diyorum. Tamam çok iyi, başım sıkıştığı an arayıp telefondan bile laptopumu tamir ettirebiliyorum ama her şeyin bir sınırı vardır a dostlar! Değil mi ama?
Esas bomba da: "Bak arkadaşlardan duyuyoruz, fotolarını eklemişsin hatta 2. dönem de Hamburg'da kalacağını da yazmışsın, ee bizim haberimiz yok!" Pardonnn??!! Haberiniz olmadan nasıl burda kalabilirim acaba? Hayır anlamadığım da kimden, nerden duyuyorsunuz fotoları, iletileri...

Benim ailem ciddi anlamda ajan olmaya başladı galiba, yoksa başka bir açıklaması olamaz bunun...
Enteresan...

24 Kasım 2011 Perşembe

Öyle böyle değil

Kafam nasıl karışık anlatamam. Dün en çok istediğim şeylerden biri oldu: Hibeli bir şekilde 2. dönem de Hamburg'da kalabileceğimi öğrendim. Hiç tereddüt etmeden kalktım Melisa hocaya mail attım.
Ama sonra -her şey iyi gitmez ya- gene erasmusa geldiğimdeki gibi saçma sapan olaylar oldu. Bir insanın kendine güvenememesi yüzünden ya da bana yeteri kadar değer vermemesinden dolayı ilişkimiz bitti. En sinirlendiğim ve üzüldüğüm şey burda; zaten ben geldiğimin 2. haftası bitmişti ne gerek vardı -devam ettiremeyeceksen- 2. bir şansa? İnsanların hayatı çok kolaymış gibi davranıyorlar ya yemin ederim öldüresim geliyor. Sen kalk erasmus yap, düzenini ona göre yap et... Sonra: "Üzgünüm, ben yapamıyorum, seni çok özlüyorum, sinirlerim bozuluyor." Gerçekten çok basit, her şey çocuk oyuncağı çünkü. Dün kendimi oyuncakmış gibi hissettim resmen. Elvin ben sıkıldım, Elvin seni özledim ve Elvin olmuyor. Elvin ise sadece susup tamam diyen taraf. Hayatımda bu kadar aciz olduğumu hatırlamıyorum. Ben ki herkese ağzıma geleni esirgemeden söyleyen kız, kalkıp susacak! Demek ki çok alışmışım olanlara, demek ki zaten bekliyormuşum, demek ki karşımda zaten zayıf olduğunu bildiğim biri varmış.
İçimde o kadar söylemek istediğim şey var ki... Söylesem fazla kırıcı olacağım ve sinirlerim yıpranacak yine. Söylemezsem de içime attığımdan sadece daha kötü olacağım. Şunu yazarken bile kolum uyuştu sinirden. Sadece o insan karşımda olsun istiyorum ki ağzıma gelen her şeyi söyleyebileyim.
Ama ne hali varsa görsün. Şunu biliyorum kendi kaybı...

Benim esas kafamı karıştıran konuysa 2. dönemi yapıp yapmamam. Karar veremiyorum bir türlü. Acaba sinirden mi yazdım Melisa hocaya maili diyorum. Pat diye hibeli kalabilirsin cevabı gelince neye uğradığımı şaşırdım kaldım çünkü. Kalsam mı pişman olurum, dönsem mi? Hiçbir şey bilmiyorum. Bir an önce halletmem lazım sadece evraakları. Ama demin öğrendiğime göre de erasmus bürosu 30unda kadar kapalıymış... Belki de evrakları geç gönderdim diye kalamayacağım... Kim bilir...

İlk defa böyle bir yazı yazıyorum... Sadece içimdekileri dökmek istedim o kadar.