6 Temmuz 2014 Pazar

Bir edebiyatçının dramı

Ailem sağ olsun, çocukluğumda kitap okumayı çok güzel aşıladı bana. Her pazar günü herkes elinde gazetesi veya kitabıyla kendi köşesine çekilir saatlerce sessiz bir şekilde kafasını kaldırmadan elindekine konsantre olurdu. Zamanla deli gibi okumaya başladım. Neredeyse her gün bir kitap bitiriyordum, yaşıma göre olan kitapları okumayı bitirip annemle babamın kitaplarını okuduğumu hatırlıyorum. 4. sınıftayken Tarık Akan'ın Anne Kafamda Bit Var'ını okumuştum. "Kızım bu sana göre değil, okumasana şunu." dediklerini dün gibi hatırlıyorum. 5. sınıfta Anne Frank'ın Günlüğü beni çok etkilediği için onunla alakalı bulabildiğim tüm kitapları almıştım.
Almanya'ya taşındığımızda Almanca bilmememe rağmen kütüphaneden dışarı adım atmıyordum. Resimli çocuk kitapları ile başlayıp psikolojik kitaplara kadar her şeyi okumuştum. En sevdiğim yer benim için kütüphaneydi. Sıcak çikolatamı alıp en üst kata oturup onlarca kitabı karıştırıyordum, kütüphanenin kapanış saatine kadar da dışarı adımımı atmıyordum. Kaçınılmaz olarak Alman edebiyatına ilgi duymaya başladım. En sevdiğim hocam Frau Leubner sayesinde Alman Dili ve Edebiyatı'nı okumaya karar verdim. Ne olduysa ondan sonra oldu. Senelerce aralıksız her gün kitap okumamdan mı kaynaklandı yoksa edebiyat okudukça hataları mı görmeye başladığımdan bilmiyorum ama kitap okuyamaz oldum. Ne zaman kitapta ufacık bir hata görsem kitabı bırakmak istiyorum. Nitekim birkaç kitapta da yaptım bunu. Beni en çok irite eden kitap 6.45 yayın evinin Schopenauer'ın  Aforizmaları olmuştu. Editörler ne için vardır? Bir kitap basılmadan kontrol edilmez mi? De ve da ekinin ayrılmaması veya e yerine w yazılması normal bir şey mi? İnsanın içinden kitaba devam etmek gelmiyor.
Şu anda gerçekten çok merak ettiğim bir kitaba başladım, aylardır kütüphanemde okumam için beni bekleyen Krikor Zohrab hakkında bir kitap. Yazarın zamanları yanlış kullanması ve sürekli değiştirmesi daha 28. sayfadan ilgimi kaybetmemi sağladı. Çok mu takıntılıyım acaba? Yoksa başkaları da aynı problemi yaşıyor mu? Çeviriler bir yana anadilde yazılmış olan kitaplarda böyle hatalar olması beni gerçekten çok şaşırtıyor. Gerçekten çok üzülüyorum kitaba kendimi veremeyince, bazen bitirmem ayları alıyor, arada başka kitapları okuyorum sonra diğer kitaba dönüyorum yeniden.
Yaklaşık iki senedir 6.45 yayın evinin kitabı odamın bir köşesinde duruyor ve eminim o kitabı bir daha elime almayacağım. Her sayfasında en az 3-4 hatası olan bir kitabı sinirlenmeden okuyamam. Bu nedenle de 6.45 yayın evinden çıkan kitapları başka yayın evi basmışsa onlardan almaya özen gösterir oldum.
Kitabın içeriğinden çok dile önem vermek gerçekten çok yıpratıcı bir şey. Eskiden bir günde okuduğum kitapları aylarca bitiremem çok acı verici. Hele ki ders için okumam gerekirse tam bir ıstırap oluyor.

Umarım bunu bir tek düşünen ben değilimdir, yoksa kendime deli demeye başlayacağım iyice. Sonuçta bir insan bu kadar da takıntılı olamaz değil mi?

5 Temmuz 2014 Cumartesi

Time goes by fast

Dün değil miydi Almanya'ya taşınışımız? Aspendos'ta Pagliacci konserinden sonra deli gibi ağlayıp arkadaşlarımla -gereksiz yere erkenden- vedalaşmamış mıydım? Almanca öğreneceğiz diye babamla Tömer'e gidip, eve döndüğümüzde Cnbc-e'den kaydettiğimiz Heidi'yi izlemiyor muyduk? İlk ezberlediğim kelime ungefähr idi. Dün gibi hatırlıyorum mesela post-ite yazıdığımı bu kelimeyi. Hayatımın en kalın kabanını alışımı...
Nasıl oldu da 11 sene geçti üstünden? Hangi ara? Uyuyup uyandım mı? Rüya mı gördüm? Zaman nasıl bu kadar çabuk geçebiliyor? Okuma yazma bilmeyen Eray'dan Almanca öğrenirken şimdi yüksek lisansımı Alman edebiyatı üstüne yapıyorum.
Mezun olalı bir sene olmuş. Hamburg'a taşınalı bir sene olacak... 2. dönemim bitiyor haftaya. Hayatımızı yeterince yaşayamadan, salak salak sorunlarla uğraşıyorken zaman bizi beklemiyor, geçip gidiyor. Minikler büyüyor, büyükler hayatımızdan çıkıp gidiyor. Biz napıyoruz? HİÇBİR ŞEY! Ölümsüz müyüz peki? Dünya'yı "yönetirken" unuttuğumuz nadir(!) şeylerden biri ölümlü olmamız. Her zaman "Daha dikkatli olacağım, şu şu şu kişilere daha vakit ayıracağım." desem de hiçbir zaman öyle olmuyor. Senelerdir görüşmeyi planladığım ama görüşemediğim arkadaşlarım var. Gitmek istediğim ama "Off yarın giderim yaa." dediğim müzeler, sergiler var.

Daha çok yazmak isterdim ama şu an arkadaşlar aradı ve bekletmeye hiç niyetim yok: Sonuçta zamanı boşa harcamamak lazım :*