20 Kasım 2016 Pazar

Bu Aralar Ben #2

- Kış geldi, niye geldi bilmiyorum ama bir günlük kar sevincimden sonra kıştan sıkıldım. Çok gereksiz bir mevsim bence. Tam bir Antalyalı olarak en ufak bir rüzgarda üşümeme rağmen inatla 4 senedir Hamburg'da olmama rağmen hala kışlık kıyafetler almıyorum. Direniyorum! Ve belki de bu yüzden bir türlü iyileşemiyorum.

- Kafamı toplayamıyorum, odaklanamıyorum. Bu dönemleri son iki senedir sevmiyorum, hep bir şeyler oluyor. Hep aynı zamanlarda bir şeyler oluyor. Hep aynı şekilde bir şeyler oluyor. Ama aklım hep dolu...

- Geleceğimle dolu mesela aklım. Ne yapmak istiyorum? Nerede yaşamak istiyorum? Şu lanet okul bitse de gitsem modu hakim artık. En azından ne yapmak istemediğimi biliyorum, bu da bir şey. Düşüncelerim değişiyor. Son 8 senedir ulaşmaya çalıştığım hedeflerin yerine bu sene aklıma bir şekilde giren yeni kıvılcımların beni daha mutlu edeceğine inanıyorum. Ve bu beni çok heyecanlandırıyor. Bilinmezliğe doğru giden bir yol şu an benimkisi. Önümde birçok seçenek var ve nereden başlayacağımı kestiremiyorum ama heyecanlandıran da bu olsa gerek beni.

- Ülkeme çok üzülüyorum, olanlar o kadar korkunç ki bir daha güzel günler göremeyecekmişiz gibi geliyor. Ben uzaktayken daha çok üzüldüğümü 15 Temmuz zamanı daha da iyi anladım. Ne zamanki Türkiye'ye gittim, Hamburg'da tek başına ağlayan kızdan normal bir insana dönüşebildim.

- Benim sorunum takılıp kalmak: İnsanlar hayatlarına devam edebilirken ben hep bir yerlerde, birilerinde takılıp kalıyorum. O yüzden belki de gündemi takip edeyim derken kendi hayatımdan çaldığımı fark edemiyorum. Aynı şey biten dostluklar ve ilişkiler için de geçerli. Ben onların arkasından ağlarken aslında insanların o kadar da umrunda olmadığını görmek beni hem üzüyor, hem de salaklığımı sorgulamama sebep oluyor. Mesela şu son iki hafta gibi. Neye üzüleceğimi şaşırdığım gibi. Kendime kızıyorum.

- Apple senden nefret ediyorum ama yine de sana bağımlıymışım gibi hissediyorum. Telefonum çalışmıyor. Ekranı bozuldu, bunun üstüne de ios'un son güncellemelerini yüklemiyor. Yeni telefon almam gerek ve bunu aslında hiç istemiyorum. Başka telefona alışmak zor geliyor, hele de Macbookun varsa Iphone o kadar basit oluyor ki...

- Geçen gün Hugh geldi, bir sene sonra görüştük neredeyse. Buluştuğumuz yer yine Schanze'ydi ama Cafe farklıydı. Konuştuğumuz konular aynıydı, sadece yan karakterler değişmişti. Enteresan bir biçimde karakterleri değil sadece isimleri değişmişti. Hatta ağlayıp sızlanmayı bırakıp baya bir güldük. Seneye nasıl olacak acaba diye.

- Birçok güzel konserler oldu, daha fazlası ise on their way <3 Biletler elime geçtikçe heyecanlanıyorum. Bir sonraki çarşamba günü. Bir taraftan da bayadır dinlemediğim Büyük Ev Ablukada'yı an itibari ile yeniden dinlerken Berlin'e geleceklerine seviniyorum, Hamburg'u es geçmelerine ise üzülüyorum.

9 Kasım 2016 Çarşamba

Happy B'day Hun'!

Aynı sınıfta olup da birbirinden haz etmeyen nadir insanlardan biriydik herhalde, ortak arkadaşlarımız olmasa aynı ortamlarda bile bulunmazdık. Ne olduysa Almanya bağladı bizi, trenden elimde noodle box ile indiğimde sanki o iki konuşmayan insan değil de iki arkadaş gibi sarıldık birbirimize. Dortmund'u bekliyormuşuz meğerse...

Sonraki iki sene boyunca etle tırnak gibi olduk. Beraber deli gibi ağlamadık mı, gülmekten gözlerimizden yaşlar mı gelmedi. Aslında ne kadar farklı olduğumuzu düşünürken ne kadar da benzediğimizi keşfettik. Çoook gezdik, çoook eğlendik, ağlamalarımızı çook çektik; çok içtik, "Banu" hallerime tanık oldun. Berlin'e ilk gidişimizdeki gözümü gördün ki bence daha ötesi yok :D Kışın gözümden ağladığım Berlin'de yazın ayağımdan ağladım. Ben niye Berlin'de hep ağlamışım? :D Halbuki ne zaman Berlin'e gitsem buram buram Hazal kokuyor orası benim için. Barcelona'da çiğ karides yedik senin yüzünden, iyi ölmedik... Benim yüzümden striptizci kadınlardan az daha dayak yiyorduk (klasik Elvin). City'deki simit, Pınar Beyaz ve Cappy Karışık'ı hatırla, Hacettepe'deki en kilolu zamanlarımı bu üçlüye borçlu olabilirim galiba. Seramik dersindeki Joy Fm ve şarap ikilisi... Ş.D.'nin sunumuna Starbucks'ta gizlice kırmızı şarap içip kafa bir milyon gidişimiz... Çok güzel şeyler yaşadık Hzl biz seninle.

Sonra araya 3 sene girdi... Ne olursa olsun sen aklımdan hiç çıkmadın ama, hiç çıkaramadım seni. Ve yine Almanya! Yine Berlin <3 Sonra mis(!) kokulu Prag. Bira Müzesi, bol bol Gulasch ve Dumpling, çooook bira. Ve sonra Hamburg: Belki de Hamburg'da en en en kötü olduğum gün gelip beni elimden tutup yine hayata döndürdün bir nevi. "O" günü sen olmadan nasıl atlatırdım inan bilmiyorum. Şimdi başka şeyler var ama sen hep yanımdasın, bunu biliyorum. Bu sene beni en zorlayan şeylerden biri senin/sizin en güzel, en heyecanlı zamanlarınızda yanınızda olmamak galiba. 

Seni çok seviyorum Soul Sis! İyi ki varsın, iyi ki doğmuşsun! İyi ki 2010'da Dortmund'da buluşmuşuz, iyi ki iyi ki iyi ki... Hep gülelim, hiç üzülmeyelim ve birbirimizi bir daha hiç bırakmayalım! Parov'u, Woody'si, Must'u ve Elvin'i ile nice güzel senelere <3

Lav ya hun'!