24 Ağustos 2012 Cuma

Çocukken biz...

Dün canım Nickelodeon'daki çizgi filmlerden izlemek istedi. Şimdi neler var bilmiyorum ama eskiden Rugrats, The Real Monsters fln vardı. Lağımda yaşayan şemsiye gibi olan canavara bayılırdım mesela. Kıpkırmızı dudakları vardı...
Haftasonu tv başından ayrılmazdım, hele de babaannemdeysem sabahtan akşama kadar sırayla hepsiniz teker teker izlerdim...

Dün gece de Heidi'yi izledim. Ama eski tadı bulamadım, sanki Heidi bir salaklaşmış, bir şişmanlamış göründü gözüme. Konuşması hele, aman yarabbim =))

Neyse işte, ben bunları araştırıp izlerken aklıma çocukluğumuz -90lar- geldi... "İnternet çocukları" değildik biz. Bizim zamanımızda bir sayfanın açılması bilmem kaç saniye sürüyordu. Bekle babam bekle -ee şimdi fiber çıktı tabi. Masaüstü bilgisayarda oynadığım iki tanecik oyun vardı benim; bir tanesi Barbie (kızlardan başka ne beklenebilir ki) diğeri ise Mortal Kombat'tı.

Günümüzün çoğu ise dışarıda parklarda geçerdi. Akşam eve gitme saati gelince de bahçeden balkondan bizi çağıran anne babamıza: "Lütfeeeeeeeeeeennnn, lütfen 5 dk daha kalayım." diye seslenirdik avazımız çıktığı kadar. Kum havuzlarında oyun oynardık, kaydıraklardan kayardık, salıncakta hızlı bir şekilde sallanırken uzun atlama yapıp dizimizi kanatırdık.
Hatırlıyorum da benim vücudumdan yaralar eksik olmazdı. Patenlerimizi, scooterlarımızı alıp mahallede tur atardık havalı havalı. Komşuların zillerini çalıp çocukları çağırıp koştururduk. İstop oynardık, saklambaç oynardık -saymamız gereken sayıya kadar ASLA saymazdık- önüm arkam sobe derdik.

Biz evde bilgisayarların başına oturup kalmadık hiç, biz çocukluğumuzu kısmen de olsa doya doya yaşadık. Şimdi evimizin yanındaki terkedilmiş, paslanmış demirlerin yerini almış plastik oyuncakları gördükçe bir kötü oluyorum, üzülüyorum sokak hayatını yaşamamış veya yaşayamamış çocuklara...

Neyse ben bir posta Disney'in Tenefüs Zili'ni izleyeyim...

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Welcome to hell

SICAK, çok sıcak ve gittikçe daha da sıcak oluyor...

2 hafta önce Hamburg'da hava 13 dereceydi, Essen'e geçtik 30 derece. Gece 2de indi uçağımız Antalya'ya ve hava galiba 40 dereceydi. O kadar terledim ki ne babamı ne de babaanneme doğru düzgün sarılabildim. 3 gün sonra Ankara'ya geçtim ve nefes alabildim! O 3 gün içinde de evden sadece son gün dışarı adımımı attım. Klima ile iyice dost olduk, aramızda fazlası ile özel bir bağ var - o beni bırakmak ile tehdit ederken (elektrik kesintileri) bense onsuz yaşayamayacağımı söylüyorum sürekli.

Ankara iyi hoş güzeldi de cehenneme dönmek pek hoş olmadı. Zira burası daha da sıcak oldu. Dün arkadaşımla kaleiçi turu yapalım dedik, şu an sadece nasıl oldu da beyin kanaması geçirmedik diyorum.

Aklı olan Antalya'ya taşınmasın hatta burdakiler de gitsin başka bir şehire yerleşsinler. Tvde doktorlar veya aşk-ı memnu izlemek bile dışarı çıkmaktan daha mantıklı bir hareket olacaktır!

Şimdi gidin plaj çantalarınızı bir kenara bırakın ve klimayı açıp altında yatın (deniz havadan daha sıcak, uyarmadı demeyin).